8 Ocak 2021 Cuma

Geyikler Lanetler Dramaturgi Notları

SAHNE DÜZENLEMESİ:

1. Sahne:

Birinci sahne öndeyiş ismini taşımakta ve anlatıcının oyun boyunca göreceğimiz hikayeye başlangıç yaptığı sahnedir. Bu sahnede anlatıcı hikayenin kişilerini, hikayenin geçtiği yeri tanıtır ve hikayeye dair ufak ip uçları verir. Bu sahne aslında son sahne ve ara sahneler ile birlikte düşünülebilir. Anlatıcının hikayeyi anlattığı zaman şimdiki zamandır ya da geniş zamandır ve anlatılan hikaye geçmişe dair gerçek ya da düştür. 

İlk sahnede ayrıca oyun boyunca önemli bir yere sahip intikam cinleri de görünür ve anlatıcı onları tanıtır. Anlatıcı şöyle der: “Şunlar cinlerdir. Oyun cinleri. Yazgı cinleri. Herkesi, her şeyi görürler. Ve kimseye görünmezler.” Cinler sahiden de oyun boyunca 4 kuşağın yaşadığı her yazgıda başrol üstlenirler, oyun karakterlerinin suretine girerler. 

Anlatıcıya dair tek betimleme elinde uzun bir çubuk tutmasıdır. Bu çubuk Meddahların tuttuğu baston veya asa için bir gönderme olabilir. Anlatıcı bir nevi, geleneksel tiyatrodaki meddahtır.

Anlatıcı hikayenin ne zaman geçtiğini söyler. Hikayenin geçtiği zamanın belirgin bir hali yoktur, geçtiği zamanın önemi yoktur. Dahası hikayenin gerçekten geçip geçmediğinin bir önemi yoktur. Anlatıcı bunu, bir tek zaman vardır Asya’da Geniş Zaman olarak anlatır.

Anlatıcı oyunun geçtiği kasrı betimlerken, şimdiyse taş taş üzerinde kalmamış, derler ki geyikten ve lanettendir der. Bu oyun boyunca görülecek ana çatışmaya dair bir ipucudur. 

2. Sahne:

Anlatıcının anlattığı hikayelerde oyun arabalarında oyunlar sahnelenir. Bu sahne ilk oyundur ve ismi Kesikbaş’ın İntikamıdır. Eğer Sidarın sünnet düğününü şimdiki zaman olarak kabul edecek olursak bu sahne geçmiş zamanda geçer. Bu sahnenin geçtiği zamanda Kasım 7 yıldır kayıptır ve annesi Cudana onun yaşayıp yaşamadığını öğrenmek için lanetlediği eşi Mustafa’dan bilgi almak ister. Mustafa ölmüştür ama sonsuza kadar olanları görmekle lanetlenmiştir. Sahne başlangıcı Hazer Bey tarafından yapılan kasrın yedi kat dibindeki mahzende geçer.

 

Sonraki bölümde Kasımın oğlu Bakır görünü ve eşi Süveyda görünür. Cudana Süveyda’ya Kasım’ın öldüğünü haber verir ve töre gereği Kasım’ın ikiz kardeşi Nasırla evlenmesi gerektiğini söyler. 7 yıldır Kasım’ın yolunu gözleyen ve onun öldüğüne inanmayan Süveyda, Kasım’ın öldüğüne inanmaz sevdasını söyler. Burada oyundaki çatışmalardan biri olan töre x aşk bize gösterilir. Ancak Süveyda ne kadar severse sevsin, töreye karşı söz etmez ve törenin emrine uyar.

Sahnede Süveydayı bir çiçek büyütürken görürüz. Süveyda bu çiçek solmadıkça Kasımın ölmediğine inanmaktadır. Cudana ise Kasım’ın öldüğünü düşünerek çiçeği söker. Bu bir nevi önsemedir. Çünkü Cudananın hareketleri ve eylemleri Kasım’ın ölümüne sebep olacaktır. Oysa daha ilerde Cudananın öğreneceği üzere oğlunun ölüp ölmediğinin habercisi aslında gözlerindedir ancak Cudana henüz bunu bilmemektedir. Kendi lanet okuması kendini kurban edecektir, ileride bir oğlu katil diğeri ise ölü olacaktır.

Sahne sonra şimdiki zamana Sidar’ın sünnet törenine gelir. Burada Bakır, Cudana ile yüzleşir. Mustafa’nın kesikbaşının aslında Kasım’ın öldüğünü söylemediğini belirtir, Cudana ise bunu inkar eder. Bu sahnede uzaktan Kasım beyaz bir at üzerinde görünür.

Sahnenin sonunda oyun boyunca göreceğimiz gibi gerçekle düş arasında geçmişle gelecek arasında bir yanılsama yaşar Cudana ve geleceği görür. Sidar’ın sünnet töreninin haberini alır. Yazar burada bunun gerçek mi düş mü olduğunu okuyucuya/izleyiciye bırakmıştır anlatıcının ilk sahnedeki sözleriyle.

3. Sahne:

Bir oyun arabası sahnesinde, Kerbela’ya atıfta bulunulur. Kerbala savaşı İslamda Sünnilik ve Şiilik mezheplerinin ortaya çıkmasına ya da kuvvetlenmesine neden olmuştur. Bu sahnede Hasan ve Hüseyin’in ölümünden sonra cam kasedeki Kerbela toprağının kan kesmesi ile Kureyşa’nın ilk kanı içmesi arasında benzerlik kurulabilir.

4. Sahne:

Bu sahne uzak geçmiş zamanda geçmektedir ve 4 kuşağı anlatılan hikayede 2. Basamakta olan Hazer Bey ile Kureyşa vardır. Bu sahnede Mustafa’nın bir geyiğe aşık olması onlar tarafından konuşulur. İkisi ne yapacaklarını bilemez halde efsunculara başvururlar, efsuncular geyiği insana çevirecektir. Hazer Bey ile Kureyşa bu plana onay verdiklerinde intikam cinlerinin kahkahası duyulur. Çünkü bu efsun bir lanet getirecektir. Oyundaki temel motiflerden biri olan ve her kuşakta farklı şekilde ama aynı sonuca yani ölüme sebebiyet olan lanet geyiğin insana yani Cudanaya dönüştürülmesi ile ortaya çıkacaktır.

Sahnenin devamında görülen berber zaman ötesi bir yerden gelmektedir. Çünkü hem geçmişten hem de öldüğü zamandan sonrasından bahsetmektedir.

Sahnenin devamında kronolojik olarak biraz daha geriye gidilmiş ve Mustafanın geyiğe aşık olduğu av anlatılmıştır.

5. Sahne:

Bu sahnede Cudana geyikten insana dönüştürülmüştür ancak insan özellikleri hala tam daha yoktur. Mustafa onun ağzına tükürür Cudana dile kavuşur. Bu dil ileride Mustafayı lanetleyecek dildir.

6. Sahne:

Bu sahne uzaktan geçmiş zamanda geçmektedir. Sahnenin başında Kureyşa bir geyiğin ulumasını duyar. Bu uluma ilk lanete ilişkindir. Çünkü zamanında Hazer Bey hamile bir geyiği öldürmüş ve töresi gereği kanını saklamıştır. Kureyşa bu ölümün ulumasını duymaktadır. Bu sahnede Hazer Bey ilk kan konusunda şöyle der: “Töremize karşı mı duraydım? Töremizdir. Bilmez gibi konuşursun. Yurt tuttuğun yerin kurbanını almazsan eğer, o yer haram olur sana.”

Burada aslında töreyle törenin çatışması da vardır. Çünkü Hazer Bey babasına ve töresine karşı gelerek başka aşiretten olan Kureyşa ile evlenmiş, aşiretini ikiye bölmüş ve göçer toplumdan yerleşik topluma geçmiştir. Hazer Bey töresine karşı gelmiştir ancak sonrasında ise töresine sıkı sıkıya bağlı kalarak bir çatışma, ironi oluşturur. Bu tüm kuşaklarda görünen bir ironidir.

Bu sahnede Kureyşa’nın da uzun zamandır erkek çocuk sahibi olamadığını öğreniriz. Bu da bu 4 kuşağın bir lanetidir. Kureyşa bunu ilk kana bağlar, lanetlendiklerini söyler. Hazer Bey bu laneti, ulumaları uzak tutmak için oyuna konu kasrı yaptıracağını söyler.

Sahne devamında bir zaman atlaması yaşanır ve Cudana ile Mustafayı görürüz. Cudana düşlerinde kendini bir geyik olarak gördüğünü söyler ve uzakta bir çocuk ağlaması duyduğunu. Lanet budur ki insana ağlama sesi geyik uluması, geyikten insana dönüşen Cudana içinse çocuk ağlaması olarak gelmektedir.

Sahne devamında yine düş üstü bir sahne görürüz ve Hazer Bey babasının hayaletini görür. Babası, Hazer Bey töreye aykırı geldiği için onu lanetler. Sadece onu değil oğullarını da lanetler. Bu da ilk lanettir. Hazer Bey’in babasının bu laneti töreye karşı gelen oğluna verildiği için burada töre x birey çatışmasından bahsedebiliriz. Hazer Bey’in töreye karşı gelmesinin tek sebebi aşk değildir. Aşk, iktidar bunların hepsi birer motifdir onun için.

Sahnenin devamında Kureyşa ilk kanın olduğu şişeyi intihar amaçlı içer ancak hamile kalır. Geyik kanını içip hamile kalması ileride oğlunun da bir geyiğe aşık olmasına neden olacaktır. Kureyşa bilmeden laneti sürdürür.

7. Sahne:

Bu sahnede anlatıcı Hazer Bey tarafından yapılan kasrın temellerine, kasrı yapan mimarın kollarının kesilip konulduğunu söyler. Hazer bey bunu kasr’daki gizleri saklasın diye yapıldığını belirtir.

8. Sahne:

Bu sahne Hazer Bey’in geyiklerin olduğu ormana ilk geldiği ve burayı yurt olarak edinmeye karar verdiği sahnedir. Uzak geçmiş zamandır. Ayrıca intikam cinleri uzun zamandır kötülük yapmadıklarından bahisle, ortalığı karıştırmak için planlar yaparlar. Bu cinler sadece okuyucuya/izleyiciye gözükür. Mümkündür kü bu cinler aslında oyun kişilerinin hırslarını, arzularını, bencilliklerini sembolize ederler.

Sahnenin devamında Mustafa ile Cudananın arasının açıldığını görürüz. Cudana bunu uzun zamandır erkek çocuk doğuramamasına bağlar ve doğum yapamamasını bir lanete bağlar. Cudana, Kureyşa’nın yönlendirmesiyle üstündeki gizemi çözmek için bir falcıya yönlendirilir. Burada yine aslında aşk ve törenin bir çatışması vardır. Cudana aşkı için her şeyi yapmaya hazırdır ve yapması gereken en önemli şeyin törenin gereklerinden olan erkek evlat vermek olduğunu düşünür.

9. Sahne:

Hazer Bey’in ölümünün anlatıldığı sahnede Hazer Bey’in oğlu tarafından öldürüldüğünü görürüz. Bunu aslen Hazer Bey istemiştir. Ağır hastadır ve yaşadıkça azap çekmektedir. Mustafa bu isteğe önce yanaşmasa da sonrasında kabul eder. Hazer Beyi yıllar boyu oğlu tarafından öldürüleceğini düşünmüş bunun paniğini yaşamıştır. Bu da aslında töre x iktidar çatışmasının bir göstergesidir. İronik olan ise, düşündüğü gibi oğlu tarafından öldürülmüştür ancak bunu kendi istemiştir.

10. Sahne:

Cudana bu sahnede kendi ile ilgili gerçekleri yani geyik olduğunu öğrenir ve bir erkek çocuk sahibi olabilmek için gerekli olanın geyik gözlerinden kurtulmak olduğunu duyar. Ayrıca Cudanaya geleceği de söylenir ve iki erkek sahibi olacağı belirtilir.

Cudana aşkı için gözlerinden fedakarlık yapmayı kabul eder. Cudananın gözleri efsuncular tarafından dağlanırken, doğurgan hale getirilmiştir. Cudana aşkı için törenin gereklerini yerine getirirken büyük bir fedakarlıkta bulunur bu eylemiyle. Bir nevi gözlerini aşk için ama töre nedeniyle feda etmiştir. Bu da aslında okuyacağı lanetlere  sebep olacaktır.

Sahnenin devamında Cudana ile Mustafanın çocukları olmuştur. Ancak Mustafa onunla yakınlaşmamış aksine oğullarına daha fazla ilgi alaka gösterir olmuştur. Cudana burada öfke ve kıskançlık dolar, rüyalarında oğullarını öldürür, gözlerine kavuşur ve Mustafa ile tekrar aşk yaşar. Sahnenin devamında Cudana 9 tane lanet okur. Bu lanetler sadece Mustafaya yönelik değil, oğullarına, aşiretine de yöneliktir. Dolayısıyla bu lanet Cudananın kendisine de etki edecektir.

Burada hırs, kıskançlık gibi duygularla sağlıksız beslenen bir aşk duygusunun, ebeveynlik, eşlik duygusuyla çatışması vardır. Cudana bu kıskançlıktan kendi çocuklarını bile görmez olur, lanet okur.

Sahnenin devamında Cudananın lanetleri gerçekleşmeye başlar. Mustafa Bey’in oğulları Kasım ve Nasır cinlerin oyununa gelerek geyik zannettikleri babalarını öldürür. Burada iki önemli nokta vardır. İlki hiç kuşkusuz Cudananın lanetinin tutması, çocuklarının baba katili olmasıdır. İkincisi ise oyun boyu geyiklerin öldürülmesi üzerinden verilen, hırs, aç gözlülüğün masumiyeti yok etmesidir. Burada hırs ile gerçek arası bir çatışma vardır. Çocuklar cinlerin oyununa gelir, av hırsıyla gerçekten uzaklaşır ve vurduklarının babaları olduğunu fark etmez. Bu sahnede yine Kerbala atfı bulunur.

Sahne devamında Mustafa, Kesikbaşa dönüşür ve Cudananın lanetindeki gibi gözleri açık bir halde ölü olmasına rağmen her şeyi algılamaya devam eder.

11. Sahne:

Kasım ile Nasır yeşil renkli bir oyun arabasını bilinmedik yöne doğru şarkı söyleyerek iterler.

12. Sahne:

Süveyda ile Nasır’ın gerdek gecesini görürüz. Yakın geçmiş zamanda geçen bu sahnede Nasır gerdek odasına cinlerin oluşturduğu labirentleri aşarak ulaşır. Bu sahnede Süveyda gerçek ile düş arasında kalarak Kasımla karşılaşır, Kasım’ın ölmediğini öğrenir. Yine sahne devamı boyunca Kasım ile Süveydanın geçmişte nasıl tanıştığını, aşık olduğunu görürüz.

13. Sahne:

Bu sahnede Süveyda gerçek üstü bir düş halinde bedeninin Nasır ile değiştiğini görür

14. Sahne:

Kasım artık geri dönmüştür ancak Nasır hem aşiretin beyi olmuş hem de Kasım’ın karısı Süveyda ile evlenmiştir. Aşiret kuralları gereği ikisinden birinin ölmesi gerekmektedir. Bir aşiret mahkemesi kurulur ve mahkemede bir daire çizilerek Kasım ile Nasır ölümüne mücadeleye girerler. Çizilen daire, Mahmud ile Yezida’daki gibi kutsaldır. Mücadeleyi Nasır kazanır, Kasım ölür. Kasım öldüğü gibi Cudananın sağ gözü tekrar görmeye başlar. Böylece Cudana başından beri Kasım’ın ölüp ölmediğini anlamak için aradığı cevabın gözlerinde olduğunu anlar. Oğulları yaşadığı müddetçe dağlı gözlerinden biri, bir oğlu ölünce açılmıştır. Yaşanan tüm bu felaket, kıyım, ölümler onun suçudur.

15. Sahne

Bir boşlukta geçen sahnede Sidar, anlatıcının ağazından konuşur. Artık bey o olmuştur. Geçmişte yaşanılan acıları bir oyun zannettiğini söyler, sonra gerçeği öğrendiğini belirtir.

ZAMAN BOYUTU:

Oyunun ne zaman geçtiğine dair kesin bir bilgi yoktur. Yazar anlatıcı ağzından anlatılan hikayenin geçtiği zamanın önemsiz olduğunu belirtir. Belki binlerce yıl önce olmuştur, belki ise daha dün olmuştur.

Oyun kronolojik olarak ilerlemez. 4 kuşağın hikayesinin anlatıldığı oyunda şimdiki zaman için Sidar’ın sünnet düğünü diyebiliriz. İlk sahneden itibaren zaman atlamaları yaşanır. Bu zaman atlamalarının bir kısmı gerçektir, bir kısmı ise düştür. Yazar neyin gerçek neyin düş olduğunu izleyiciye bırakmıştır.

Oyundaki kuşaklar ve kronoloji kısaca şöyledir:

İlk Kuşak: Hazer Bey’in babasıdır. Biz onun sadece hayaletini görürüz. Yaşananları ya hayaletin ya da anlatıcının ağzından dinleriz.

İkinci Kuşak: Hazer Bey ve Kureyşa’dır. Bu kuşakta geçen kısımlar uzak geçmiş zamandır.

Üçüncü Kuşak: Hazer Bey’in oğlu Mustafa ve eşi Cudananın zamanıdır. Bu kısımlara ilişkin zaman yakın geçmiş zamandır.

Dördüncü Kuşak: Mustafa ve Cudananın oğulları Kasım ve Nasır’ın ile eşleri Süveydanın olduğu zamandır. Bu zaman dilimi daha yakın geçmiş zamandır.

Nasır’ın oğlu Sidar son sahnede gelecekten bize seslenir.

Oyun boyunca kronoloji düz ilerlemediği gibi oyun karakterlerinin kimisi gerçek üstü sahnelerle çocukluk halleriyle yan yana gelir, daha doğmamış kişiler oyun karakterlerine görünür.

UZAM BOYUTU:

Oyundaki sahneler, oyun arabalarında sahnelenmektedir. Bu oyun arabaları hikayeyi anlatmada bir aracıdır. Oyun arabalarının ne olduğu ve neye hizmet ettiği bizlere anlatıcı aracılığıyla şu şekilde anlatılır:

“Eskiden çok eskiden meydanlara, avulara, büyük kasırlara, konaklara süslü tenteler içinde oyun arabaları gelirdi. Tarihten gelen oyun arabalarıydı bunlar. (..) Konakladıkları yerin zamanını oynarlardı. Aşiretlerin ve kavimlerin geçmişlerini, geleceklerini oynar giderlerdi.(..)

Oyun arabalarında veya oyundaki sahnelerde kasr ve orman önemli bir yer taşımaktadır. Kasr bir güç göstergesi olarak, dünyada eşi benzeri görülmemiş bir yapı olması için Hazer Bey tarafından inşa edilmiştir. Bu kasr hem eşsizdir hem de sırları saklamak içindir. Bu yüzden Hazer Bey tarafından kasrın mimarı öldürülmüş, elleri kesilerek kasrın temeline atılmıştır.

Hazer Bey’in aşiretinin yerleştiği orman geyiklerin ormanıdır. Zaten lanetler Hazer Bey’in babasının töresine karşı gelmesi ve bu diyara yerleşmesiyle başlar. Orman güzeldir, el değmemiştir ancak başkasının yuvasıdır. Başkasına ait bir yuva işgal edilmiş, masum canlar töre gereği alınmıştır. Bu da felaketlere, gelecekteki lanetlere yol açmıştır.

İLİŞKİLER:

Hazer Bey - Babası

Bir baba oğul ilişkisi. Ancak Hazer Bey, Aşiretin lideri olan babasına ve aşiretin töresine karşı gelmiş, başka köyden bir kadınla evlenmiş, aşiretini ikiye bölerek oradan ayrılmış ve göçer hayattan konar hayata geçmiştir. İkisi arasında aslında baba-oğul arasında görülen iktidar hırsı vardır. Babası yaptıklarından dolayı oğlunu lanetler.

Hazer Bey – Kureyşa

İkisi birbirine sevdalıdır ancak Kureyşa bir erkek oğul veremediği için Hazer Bey’e mahcuptur. Bu mahcubiyeti giderek artar. Törenin gerekliliği belki de ağır basar ve ölmek için ilk kanı içer ancak hamile kalır. İkisi arasındaki aşk derindir. Hazer Bey eşinin ölümünü rüyasında görür/hisseder. 

Hazer Bey – Mustafa:

Hazer Bey babasıyla yaşadığı sorunu oğluyla yaşamadıysa da korkmuştur. Yıllar boyunca onun tarafından öldürüleceğini düşünmüştür. Hasta yatağına düştüğünde ise oğlunun onu öldürmesini istemiştir. 

Cudana – Mustafa:

Cudana Mustafaya derin bir sevda ile bağlıdır. Mustafa’nın ise aslen aşık olduğu Cudana değil geyiktir. Yıllar boyu çocuk sahibi olamazlar ve bu yüzden Cudana, Mustafanın kendinden uzaklaştığını düşünür. Onu tekrar kazanmak için büyük bir fedakarlık yapar ve geyik olan halinden tek geriye kalan şey olan gözlerini, hamile kalmak uğruna dağlatır. Bu eylemi ise Mustafa’yı ondan daha da uzaklaştırmıştır. Cudananın sevdası giderek kıskançlığa dönüşür. Kendi oğullarını ve Mustafa’yı lanetler 

Cudana – Oğulları:

Cudana onlara da lanet okumuştur aslında. Onları kıskanmış rüyalarında onları öldürmüştür. Belki isteyerek belki istemeyerek birinin katil diğerinin maktül olmasına neden olmuştur.

Kasım-Nasır

İkiz kardeş olarak aynı kadınla evlenmişler, aşiretlerine beylik etmişlerdir. İkisi birden aşirete fazlalık olmuştur. Çocukken birbirlerini sever sayarken, töre karşısında bu sevgilerini feda etmişlerdir 

TEKRAR EKSENLERİ:

Geyik: Çoğu mitolojide saflık, ölümsüzlük simgesidir. Bu nedenle oyunda kullanılan geyiğin öldürülmesi imgesi saflığın kirletilmesi, büyük bir günah işlenmesi anlamına gelebilir. Hazer Bey hamile bir geyiği öldürmüştür, bu kuşku yok ki Kureyşa tarafından da dile getirildiği üzere büyük bir günahtır. Sonrasında oğulları bir geyiğe aşık olmuş, efsun ile onu kadına dönüştürmüşlerdir. Yani bir geyik daha kurban edilmiştir. Töre gereği 15’ine basan delikanlılar kan akıtmak için ava çıkarken Kasım ile Nasır bir geyik zannederek babalarını vurarak öldürürler.

Sadece geyiğin öldürülmesi değil, geyiklerin yuvasının da işgali oyunda işlenmektedir. Bu 4 kuşağın üzerindeki lanetin sebebi bu olabilir.

Lanet: 4 kuşak boyunca süren bir lanet vardır. İlk lanet Hazer Bey’in babası tarafından oğluna yöneliktir. Sonrasında Hazer Bey hamile bir geyiği vurur, eşi Kureyşa bu ilk kanı içer ve hamile kalır. Bu hamilelikten olma Mustafa bir geyiğe aşık olur, o geyik insan suretine çevrilir ancak aşkı sönen Mustafaya 9 lanet okur.

Ağu: Zehir anlamına gelen bu söz oyun boyunca sık tekrarlanır. Kimi zaman karakterlerin bakışında, kimi zaman göğüsündeki sütte, kimi zaman ise havada asılıdır. Kişisel hırslar, zevkler insanları zehirler, zehirlemektedir.

Cinler: kötülük peşindedirler ancak oyun kişilerine görünmezler. Bazen onların dilinden konuşurlar, bazense kendi planlarını ortaya koyarlar. Ciner yaşanan kötülüklerin sebebi değil, aracıdır. İnsanların içindekileri ortaya koyar.

SONUÇ, ÇATIŞMALAR, DÜŞÜNCELER:

Geyikler Lanetler oyunu, Mezopotamya üçlemesi içerisinde en simgesel, derin anlamlı oyun olarak karşımıza çıkıyor. Törenin yarattığı tahribat bu oyunda daha farklı bir bakış açısıyla işlenerek insanların hırsları, kıskançlıkları ekseninde harmanlanıyor. Töre oyunun yine başrolünde ancak karşımıza bu sefer Mahmud ile Yezida oyununda olduğu netliği ile çıkmıyor. Töre, Hazer Bey’in babasına baş kaldırması ama sonrasında uğrunda bütün bir soyunu lanetlemesi ve bu durumun devam etmesi şeklinde karşımıza çıkıyor. Bu oyunda karakterler imkansız bir aşkı yaşamıyor. Aşıklar kavuşuyor, sevgilerini yaşıyor ancak töre karşısında bu yeterli olmuyor. Töre bir noktada yine karanlık yüzünü ortaya çıkararak ölümü beraberinde getiriyor.

Mungan’ın üçlemedeki ilk iki oyunundan farklı olarak yaşanan çatışma somut bir olay örgüsünden değil, gerçek üstü, zaman üstü kavramlarla ortaya çıkıyor. Töre karşısında insanın bireyselliği diğer oyunlara göre önce zafer kazansa da, akıtılan geyik kanı, aşkın kıskançlık, hırs boyutuna ulaşması ile kendi çocuklarına dahi lanet yağdırabilecek bir anne gibi kavramlarla daha soyut ve zamandan, mekandan bağımsız bir hale geliyor.

Bana göre oyundaki en temel çatışma insanoğlunun bencilliği x saflık duygusunun çatışması. İnsanoğlunun bencilliği sadece töre ile değil, örneğin Cudananın yaşadığı kıskançlığı da kapsayan geniş bir kavram.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder