24 Şubat 2020 Pazartesi

Ankara Tiyatrolarında Haftanın Öne Çıkanları (24 Şubat - 1 Mart 2020)

Blogda bu tarz bir yazı kaleme almayalı 6 yıla yakın süre geçmiş. 6 yıl o kadar uzun bir süre ki Ankara tiyatrolarında yaşanan değişimi yazının hazırlığını yaparken bile hissetmek mümkün. Bu değişim olumlu yönde nitekim 6 yıl öncesine göre Ankara'daki özel ve alternatif tiyatroların sayısındaki artış mutluluk verici. Bu yazıda haftanın her günü için öne çıkan 1 oyun bilgisini vereceğim, 7 gün için 7 oyun tanıtımı olacak yani.

24 Şubat 2020 Pazartesi - Nereye Gitti Bütün Çiçekler



Tiyatro: Mam'art
Sahne: MEB Şura Salonu (Turne)
Oyun Saati: 20.00
Oyun Tanıtımı: 
"Eve Ensler'in, Bosna savaşının ardından yazdığı ve orijinal adı "Necessary Targets" olan oyun bilinmeyen bir coğrafyada, bilinmeyen bir zamanda, bir mülteci kampında geçiyor. Bir psikolog kadın mültecilerin travmalarını onarmaya çalışırken bir yazar da bu hikayeleri dünyaya duyurmak istiyor.Kadınlar kendi hikayelerini birer birer anlattıkça, bir yandan savaşın ve mülteci olmanın korkusu ve çaresizliğine tanık olurken diğer yandan da kadınların kendi aralarındaki ilişkilerin nasıl güçlendiğini göreceğiz."
Künye:
Yazar: Eve Ensler
Yöneten: Tuğrul Tülek
Oyuncular: Şenay Gürler, Nazan Diper, Goncagül Sunar, Feri Baycu Güler, Gözde Kansu, Melisa Doğu Ece Yüksel
Öne Çıkma Nedeni: 
Savaş eksenli oyunların sahnede yarattığı dramatik etkiyi oldukça sevmişimdir. Bununla beraber hem oyuncu hem yönetmen olarak başarısını daha önce DOT bünyesinde ispatlamış olan Tuğrul Tülek'in rejisi ve oyunun oyuncu kadrosu oldukça ilgi uyandırıyor.

25 Şubat 2020 Salı - Dansöz



Tiyatro: Kadıköy Theatron - Mek'an
Sahne: Farabi Sahnesi
Oyun Saati: 20.00
Oyun Tanıtımı
"Hiç kimsenin, annesinin bile dönüp bakmadığı kayıp bir kız çocuğunun; Meryem’in hikayesini anlatıyor “Dansöz”. Meryem, dünyanın ağırlığını gövdelerinde taşıyan çocuklardan. Fakat günün birinde, duyduğu bir müzikle, bütün hikayesi aniden değişiyor: Meryem, kökleri kadim ritüellere kadar uzanan oryantali ve dans ettikçe daha da büyüyen gövdesindeki hafifliği keşfediyor. Bakışlar ilk kez üstüne çevriliyor. Tüm bakışların üstüne çevrildiği andaysa, Meryem, bakışın da kendi ağırlığıyla geldiğini; hatta bazen görülmenin en ağır yük olduğunu, bakanın neredeyse her zaman gördüğünden fazlasını talep ettiğini fark ediyor… Buradan sonrası ise kıyamet! “Çölün tek gözü vardır, o da Allah’ındır. Tek Allah’ın nazarı üstündeymiş gibi oynayacaksın…”"
Künye:
Yazar: Şâmil Yılmaz
Yöneten: Şâmil Yılmaz
Oyuncular: Sezen Keser
Öne Çıkma Nedeni: 
Şamil Yılmaz önderliğindeki Mek'an Sahne 4-5 yıl öncesine kadar Ankara'nın en ciddi üretim yapan alternatif tiyatrolarından birisiydi. Özellikle tek kişilik oyunları Artık Hiçbi'şii Eskisi Gibi Olmayacak Sil Gözyaşlarını ve Kadınlar, Aşklar, Şarklılar oyunları büyük dikkat çekmişti. Dansöz de yazarın/yönetmenin önceki oyunları gibi oldukça dikkat çekici ve çarpıcı bir oyun.

26 Şubat 2020 Çarşamba - Açık Denizde



Tiyatro: Ankara Devlet Tiyatrosu
Sahne: Akün Sahnesi
Oyun Saati: 20.00
Oyun Tanıtımı
"Şimdi mantıklı düşünelim... Eğer gerçek özgürlükle alelade özgürlük aynı şey değillerse, o zaman gerçek özgürlük nerede olacaktır? Cevabı açık: Gerçek özgürlük, alelade özgürlüğün olmadığı yerde olacaktır. İşte bu yüzdendir ki... İşte bu yüzdendir ki gerçek özgürlük, alelade bir şekilde, içinde bulunduğumuz bu özgür açık denizde..."
Künye:
Yazar: Slawomir Mrozek
Çeviren: Yücel Erten
Yöneten: İlham Yazar
Oyuncular: Pelin Şahin, Müjgan Aksoy, Elif Çetinel, Barkın Kenan, Ümit Atalay
Öne Çıkma Nedeni: 
İlham Yazar ve genç oyuncu kadrosu. İlham Yazar'ın yönettiği her oyun dikkat çekicidir ve Ankara izleyicisi için bir şanstır. Açık Denizde oyunu da hem rejisiyle hem genç oyuncularının performansıyla dikkat çekiyor.

27 Şubat 2020 Perşembe - Cehennem



Tiyatro: Tatbikat Sahnesi
Sahne: Tatbikat Sahnesi
Oyun Saati: 20.30
Oyun Tanıtımı: 
"Sanal olmasının gerçek olmadığı anlamına gelmeyen bir dünyada, her şeyi yapabileceğiniz, hissedip deneyimleyebileceğiniz bir hayatta, gerçeklik duygusunun sınırlarıyla oynamaya var mısınız? Peki neyin doğru, neyin yanlış olduğunu bile unutursanız; kim olduğunuzu kim bilebilir?...” Jennifer Haley’in yazdığı, Elvin Beşikcioğlu’nun yönettiği, Genel Sanat Yönetmenliği’ni Erdal Beşikçioğlu’nun yaptığı ”Cehennem” oyunu; gerçek dünyadaki yaşamın izlerini sanal dünyada sürerken, bizleri doğru ve yanlışla, kimliklerimiz ve hislerimizle, sanal ve gerçekle ikilemlerde dolaştırarak, yaklaşan yeni dünya düzeninin gerçekliğiyle baş başa bırakıyor."
Künye:
Yazar: Jennifer Haley
Çeviren: Gülay Gür
Yöneten: Elvin Beşikçioğlu
Oyuncular: Ünsal Coşar, Selin Tekman, Talha Sezer, Korhan Karabal, Beyza Nur Metin, Taylan Yılmaz
Öne Çıkma Nedeni: 
Dikkat çekici bir metin, başarılı oyuncular ve her Tatbikat Sahnesi oyunu gibi heyecan uyandırması.

28 Şubat 2020 Cuma - Cehennem Boş



Tiyatro: Tiyatro 1112 Garaj
Sahne: Tiyatro 1112 Garaj
Oyun Saati: 20.00
Oyun Tanıtımı: 
"“İyi değil, iyilik de çıkmaz bundan” Shakespeare oyunlarının vazgeçilmezi olan doğaüstüvarlıklar, vahşi düzenin süngüleridir. Aynı zamanda tehlikeli olduğu için iktidardan da her zaman sürgün edilmişlerdir. Fakat bir gün iktidardan payını isteyen Kâhin, üç Shakespeare karakterini yeniden çağırır. Kendi zamanlarının en önemli katilleri olan karakterlerimiz, yeniden doğmuş olmanın mutluluğuyla, kaldıkları yerden devam etmek isterler yani iktidar için yeniden savaşacaklardır fakat bu sefer hem yalnız değillerdir, hem de yeniden geldikleri dünya, kendi hikâyelerindeki gibi bütünlüklü değildir. Peki, bu sefer taht için ne yaparlar, neyi göze alırlar? Tüm insani değerlerin ortadan kalktığı bir dünyada, iletişimin en ilkel ama bir o kadar da vahşi olan haliyle yaratılan yeni düzen, tamamlanmamış olmanın eksikliği ve çarpıklığıyla eskinin yerini almaya hazırdır fakat iktidara giden tüm yollar kanlı olduğu kadar uzun ömürlü de değildir. Kendine benzemeyi mecbur bırakan iktidar, ondan vazgeçmeyi göze almadığımız sürece varlığını devam ettirirken, kimsenin artık iyi olmadığı dünyaya bizi mahkûmeder."
Künye:
Yöneten: Aylin Saraç
Oyuncular: Cengiz Sezgin, Aylin Saraç, Burçin Yalçın, Şirin Saldamlı, Alper Haliloğlu
Öne Çıkma Nedeni: 
Oldukça ilgi çekici bir metin ve yıllardır ayakta kalan Ankaralı bir tiyatro. Önceki prodüksiyonlarının başarısı bu oyun için de heyecan uyandırıyor. 

29 Şubat 2020 Cumartesi - Madam



Tiyatro: Sahne 367
Sahne: Sahne 367
Oyun Saati: 15.00
Oyun Tanıtımı: 
"Dünyanın sayılı ikonik sanatçılarından biri olan ünlü Fransız şarkıcı Edith Piaf'ın hayatından kesitler sunan oyun, bir otobiyografinin aksine Piaf'ın acıları, hayalleri, hayal kırıklıkları, özlemleri ve başarılarıyla beslenmiştir ve günümüz dünyasına dair bir durum sorgulaması yapma niyetindedir. Yaşadığı onca acıya rağmen hayata tutunmanın yolunu bulma hikayesinde Piaf'ın azmi galip gelmiş ve tek tutkusu mikrofonu olmuştur. Tüm sevdiklerini mikrofonunun içine gömmüş ve orada çok iyi saklayabileceğini bilen bir kadının günümüzle hesaplaşması Madam. Acılarını sevmiş ve onun acılarını bilmeden kendisini ikonlaştırmış dinleyicisine hesap soran bir kadın olarak, son kez sahne aldığı yerde tutunduğu tek bir şey vardır; Mikrofonu, kendi ve geçmişi... “...kollarınız birinin, bir şeyin, bir yerin arkasında kavuştu mu işte dünya o aradaki boşlukta büyümeye başlar. Dünya daha keyifli dönmeye başlar. Güneş bir mesaiye başlamaz da keyifle çevirir sizin olduğunuz yere yüzünü. Sarılın. Dediğim gibi, sanata, insana, boşluğa. Çünkü elleriniz neyin arkasında kavuşuyorsa sizindir o.”
Künye:
Yazan: Erdal Ozan Metin
Yöneten: Erdal Ozan Metin
Oyuncular: Naz Göktan
Öne Çıkma Nedeni: 
Sahne 367 yeni ve dinamik bir tiyatro. 1 yıl öncesinde kurulmuş olmalarına rağmen oldukça dikkat çektiler Ankara'da. Oyun Yazarı ve Yönetmeni Erdal Ozan Metin'in kalemi oldukça kuvvetli, oyuncu Naz Göktan ise bu oyundaki performansıyla Sadri Alışık Anadolu Tiyatro Oyuncu Ödüllerinde Genç Yetenek Özel Ödülünün Sahibi oldu.

1 Mart 2020 Pazar - Antigone


Tiyatro: Yakın Tiyatro
Sahne: Yakın Sahne
Oyun Saati: 18.00
Oyun Tanıtımı: 
"İnsanı merkeze koyan, her türlü kararı insana, insanın değişkenliğine bırakan ve tıpkı insanın ölümlülüğü gibi yalnızca belirli süre geçerli olan modern yasalar, yüzyıllar içerisinde Tanrının değişmez ve tıpkı Tanrı'nın ölümsüzlüğü gibi sonsuza kadar geçerli olan Tanrısal yasalardan tamamen kopmuştur. Tanrısal yasalar yalnızca efsanelerde kalmıştır. Ancak; Tanrının yasalarınca belirlenen ahlak, bütün değişmezliği ile modern insanın içinde unutmaya çalıştığı bir “sızı” olarak yaşamaya devam etmiştir. “Ayıp” yaptığımız zaman, yüzüne bakamadığımız anne, abla, kadın, bu oyunda Antigone olarak karşımıza çıkar. Antigone, oyun boyunca değişimin karşısında değişmeyeni, yeni yasanın karşısında kadim yasayı, insanın karşısında Tanrı’yı savunan, bir anlamıyla da aziz kimliğiyle karşımızdadır. Kreon ise, insanlar tarafından yazılmış ve kabul edilmiş yasaların uygulayıcısı olan devletin temsilcisidir. Zamana bakıp duran insanın, hatırlaması umuduyla…"
Künye:
Yazan: Uyarlama
Yöneten: Öncü Alper
Oyuncular: Derya Divan, Elif Demir, Emel Budak, Emre Şamdan, İlayda Nur Tekeli, Kutluhan Dağ, Salih Özkaraca, Serkan Kavaklı, Sıla Sert
Öne Çıkma Nedeni: 
Yakın Tiyatro son zamanlarda Ankara'da dikkatimi en çok çeken ekiplerden birisi. Sezon içerisinde sahneledikleri oyunlar, tiyatroya yaklaşımları Ankara tiyatrosu için oldukça sevindirici ve ümit verici.

Ali Uygur Selçuk
https://twitter.com/aliuygurselcuk

22 Şubat 2020 Cumartesi

Çağdaş Türk Tiyatrosu Oyun Okuma Tavsiyeleri


Tiyatro oyunu okumak büyük bir keyif. Size aynı anda yönetmen, oyuncu, dramaturg olma imkanı sağlayan, dilediğiniz dekorla, dilediğiniz müzikleri kullanmanıza imkan veren, sahne ve maddi kısıtlamalar olmadan zihninizde okuduğunuz oyunu dilediğiniz gibi canlandırabileceğiniz çok serbest bir alan. Geldiğimiz teknoloji seviyesi ile artık internet üzerinden binlerce oyuna tek bir tıkla ulaşmak mümkün. Ancak Türkiye’de bu konuda büyük bir eksiklik var. Dünya üzerindeki binlerce oyuna çok kolay ulaşabiliyorken, modern, çağdaş, alternatif Türk yazarları ve oyunlarına o kadar kolay ulaşamıyoruz.

Sorunun ilk kaynağı, Tiyatro alanında çalışma yapan yayınevi sayısının az olması. Okurla, yeni yazarları yeni metinleri ilk buluşturacak en önemli kaynaklardan birisi yayınevleridir. Ne var ki bunu yapmayı deneyen bir çok küçük yayınevi de maddi durumlar nedeniyle çok kısıtlı bir çevreye ulaşabiliyor. Sorunun ikincil kaynağı teknolojik bir atılım yapılmaması. Bugün İngiltere’de, Amerika’da binlerce yeni oyun yazarının yeni metinleri sadece senaryo olarak internet sitelerinde satılıyor. Türkiye’de yavaş yavaş başlayan bu girişim ümit verici ancak emsallerinin şimdilik gerisinde.

Bu yazıda bu sorunlardan daha fazla bahsetmenin bize pek bir faydası olmayacağı da açık. O nedenle, bu kısıtlı imkanlarla ulaşılabilecek bazı Çağdaş Türk Tiyatrosu Oyun Okumaları tavsiyelerinde bulunacağım.


Sen İstanbul’dan Daha Güzelsin / Fü - Murat Mahmutyazıcıoğlu
Murat Mahmutyazıcıoğlu hem oyuncu hem yönetmen olarak yıllardır İstanbul’da çok başarılı eserler ortaya koyuyor. Kaleminin gücünü de son yıllarda yazdığı oyunlarla kanıtladı ve pek çok ödül aldı. Yazarın Sen İstanbul’dan Daha Güzelsin ve Fü oyunları aynı kitapta Habitus Kitap tarafından basıldı. Çağdaş Türk Tiyatrosu adına çok başarılı bu oyunlar oyun okumayı seven her tiyatro sever tarafından okunmalı.



Yedi – F. Egemen Arslan
Yedi, 2015 yılında Mitos Yayınları tarafından düzenlenen Oyun Yazma Yarışmasında ödül alan oyunlardan biri. Türkiye’de yaşanan maden kazalarına ilişkin çok çarpıcı, ilginç ve akıllı kurgusu olan yenilikçi bir metin. Oyun metnine Mitos Yayınlarının 7. Oyun Yazma Yarışması Kitabından ulaşmak mümkün.



Panoptikon – Işıl Karayel
Bu oyun da ödüllü oyunlar arasında yer alıyor. Zaten ödül yarışmalarında ödül alan oyunların kitap haline getirilmesi bu yerli yeni metinlere ulaşmamızı sağlayan yegane yollardan birisi oluyor. Panoptikon oldukça değişik, derin bir oyun. İsmini İngiliz Filozof Jeremy Bentham’ın ünlü hapishane projesinden alıyor. Dramaturjik olarak oyunun her satırı ayrı ayrı birer anlam taşırken, imgeler, absürdlükler, oyunun kalitesini oldukça arttırıyor. Metine Mitos Yayınlarının 5. Oyun Yazma Yarışması Kitabından ulaşmak mümkün.



Toz Duman – Duygu Toksoy
İki kız kardeşin, sırlarla dolu geçmişlerine yaptıkları yolculuğu anlatan bu oyunun dili, karakterlerin gerçekliği okuyucuyu ilk anda içine çekiyor. Oyunun barındırdığı psikolojik atmosfer ise yerli oyunlarda pek sık rastlamadığımız ancak hem sahnede hem de okurken görmekten mutlu olduğumuz bir tercih. Duygu Toksoy’un Toz Duman isimli oyunu da ödül kazanmış bir eser ve oyunun metinine,
Mitos Yayınlarının Nilüfer Belediyesi Sahne Eseri Yazma Yarışması Kitabından ulaşmak mümkün.



Gecenin Ötesinde – Tekin Özerten
Birbirini hiç tanımayan yaşlı bir adam ve kadının aynı anda geçmişe ve gelecek hayallerine yaptıkları yolculuğu anlatan Gecenin Ötesinde oyunu, 2017 yılında Kadıköy Belediyesi Tiyatro Eseri Yazma yarışmasında ikincilik ödülü kazanmış. İki yalnız kalmış kalbin hayal kırıklıkları, geçmişle yüzleşmeleri, binemedikleri gemiler yazar tarafından usta bir dille okuyucuya aktarılıyor ve karşımıza okuması hem çok keyifli hem de hüzünlü bir eser çıkıyor. Oyunun Metnine Kadıköy Belediyesi Kültür yayınları tarafından basılan Yarışma kitabından ulaşmak mümkün.



77. Şube – Barkın Kenan
Deneysel, cesur bir metin 77. Şube. Anlattıkları kadar düşündükleri de fazla. 2020 yılı içerisinde BILT (Bilkent International Laboratory Theatre) tarafından sahnelenen oyunu izlemesi de okuması kadar keyifli. Metine şu anda yazara başvurma dışında ulaşma yolu ne yazık ki bulunmuyor.
Hiç kuşku yok ki, bu yazıda yer verdiğim 6 oyundan çok daha fazlası var ÇağdaşTürk Tiyatrosu adına. Ne yazık ki, oyun yarışmalarının kitaplaştırılması, bazı alternatif metin yazan yazarların oyunlarının text olarak internet üzerinde satılması haricinde ne bu oyunlara ulaşmanın ne de haberdar olmanın bir yolu henüz yok. Umudum odur ki hem yazarların, hem okuyucuların birbirleriyle çok daha rahat buluşabilecekleri, oyun metinlerinin tozlu raflarda kalmayacağı günler görürüz.

Ali Uygur Selçuk
http://www.twitter.com/aliuygurselcuk

20 Şubat 2020 Perşembe

Geçmiş Notlar: Kuklacı - Ritüel Sanat Merkezi

Bu yazı aslen 2015 yılında kaleme alınmıştır. Tozlu rafları kaldırarak, bloga geri bir dönüş yapalım.

Kafe/Bar Tiyatrosu konseptine ilgi duymadım. Bu konsept bende, tiyatroya verilen emekten çok, “oyunu izlemeye gelen izleyiciden nasıl daha fazla para kazanırız” sorusunun önemsendiği hissiyatını uyandırmıştır. Hele ki, kimi yerlerde,“Türkiye’deki ilk Kafe/Tiyatro”nun kurucusu olmakla övünen
çeşitli sanatçılar, tiyatrodan çok, olayı ticari bir hamleye dönüştürmeye başladığından beri, bu konsept bana oldukça soğuk ve tiyatronun samimiyetinden uzak geliyor. Yurtdışında kafelerde/barlarda oyun sahnelenmesinden ziyade küçük doğaçlama gösterilerin veya stand-up şovların yapıldığı mekanlar, hiç kuşkusuz popüler fakat yine de sahnede ciddi bir oyun oynanırken yemek yenmesi, bir şeyler içilmesi, oyunun etkisini her daim azaltacakmış gibi görünüyor.

İngiltere’de, tarihi ve meşhur Globe Tiyatrosu’nun fuaye alanında sosisli satıcısından, içki köşesine, Çin yemeğinden, türlü atıştırmalıklara kadar envai çeşit seçenek izleyicilere sunulurken, izleyiciler kah oyun arasında kah oyun esnasında gidip alışveriş yapabiliyor ve bu yiyecek-içecekleri oyun
esnasında tüketebiliyordu. Bu da pek tabi bana oldukça ters gelmişti, fakat bu, gerek Globe Tiyatrosu’nun yarı-açık alan olması, gerekse çok eskilere dayanan bir kültür olması sebebiyle anlayış gösterilebilecek bir durumdu.

Bu önyargılar ve Kafe-Tiyatro konseptine olan olumsuz bakışım elbette ki, daha ismi Kafe Tiyatro olan bu yere karşı  oldukça mesafeli durmama sebep oldu şu ana kadar. Burada
amacım hiçbir tiyatronun yapısını veya işleyişini sorgulamak ve eleştirmek değil. Aksine, insanın ön yargılı yaklaştığı yerlerde ve konseptlerde dahi güzel vakit geçirebileceğini ve bir noktada haksız olabileceğini kabul etmek.



Önyargılarımı, bütün mesafelerimi kırıp beni Kafe Tiyatro’ya yönelten oyun ise Kuklacı oyunu oldu. Bu oyuna gitmemdeki kuşkusuz en önemli nokta, birkaç yıl önce bu oyun metnine amatör bir toplulukta çalışmış olmamız, oyuna oldukça hakim bir noktada bulunmamız ve oyuna dair elden geldiğince dramaturjik bir altyapımız olmasıydı. Dolayısıyla başka bir yönetmenin oyunu nasıl okuduğu, nasıl sahneye koyduğu ve dahası Kafe-Tiyatro konseptiyle bu oyunun buluşmasının nasıl
olacağına dair merak ve heyecanla oyuna gittim.

Oyuna ilişkin izlenimlerime geçmeden evvel birkaç hususu belirtmekte fayda var. Gardner McKay tarafından kaleme alınan oyunun orijinal ismi “Toyer”. Yani Türkçeye çevirdiğimiz zaman “Oyuncakçı” anlamına geliyor. Bu noktada, oyunun ismi olarak Kuklacı seçilmesi ekibin bir tercihi mi yoksa başka bir sebebi mi var bilemiyorum. Her ne kadar bence Oyuncakçı ismi, oyunun alt metnini daha doğru kavrayan bir isim olsa da, özünde bir gerilim oyunundan ziyade çocuk oyununu andırması nedeniyle ekibin böyle bir isim değişikliğine gitmiş olmasını yadırgamadım. (Bu noktada isim değişikliğinin ekip tarafından yapıldığını varsayılmıştır.)



Cantuğ Turay’ın yönettiği oyun, kurbanlarını bir ilaç ile paralize edip onları birer oyuncak’a/kukla’ya dönüştüren ve öldüren bir seri katil ile, bu seri katil üzerine araştırmalar yapan bir psikoloğun hikayesini anlatıyor. Oyunda Peter rolünde Melih Efeçınar, Maude rolünde Begüm Topçu Turay yer alırken, Maude’ın iş arkadaşı sesi olarak Sinan Pekinton’un sesini 
duyuyoruz.

Tek mekan olarak Maude’nin evinde geçen oyunda bir paravan aracılığı ile ev, dış dünyadan ayrılmış ve bu paravandaki kapılar aracılığıyla da hem ev içi hem de ev dışına geçişler sahnelenebiliyor. Küçük bir sahne ve daha da ötesi izleyicilerin L şeklinde oturma düzenine sahip oldukları salonda, sahne düzeni ve dekor yeterli ve tatmin edici düzeyde. Gerçekten oyun çok küçük bir sahnede oynanıyor fakat bu oyun nazarında bu husus büyük bir avantaja dönüşmüş durumda. Zira bu tarz gerilim hatta belki yer yer “in-yer face” öğeli oyunların, büyük, şaşaalı sahnelerde vereceği etkiyle, küçük, kara kutu sahnelerde vereceği etki hiç kuşku yok ki aynı değil.

İzleyiciler oyunun neredeyse içinde, hatta bazı noktalarda oyuncuların nefesini hissedebilecek bir yakınlıkta oturuyor. Kafe Tiyatro’nun küçük sahnesi, bu noktada sanki bir kara kutu sahneymişçesine, izleyicileri oyunun içine çekmekte, gerilimi daha yakından hissettirmekte önemli bir rol oynuyor. Oyunun metnine dair olan en önemli şey, Peter ile Maude’nin karşılaşmalarından itibaren izleyiciye/okuyucuya alttan altta hissettirilen bir rahatsızlık duygusunun olması, izleyicinin
her an diken üstünde olup bir şeylerin kötüye gideceğini düşünerek gerilmesi. Kuklacı’nın Kafe Tiyatro sahnelenmesinde bu oldukça başarılı bir şekilde verilmiş durumda. Maude’nin
iş arkadaşının telesekretere bıraktığı ses kaydı ile Maude’nin araştırmalarına az biraz kulak misafiri olduktan sonra kapıda  Peter’ın belirmesi ile bu rahatsız edicilik düzeyi artıyor, izleyici neden sonuç ilişkisini kurarken Peter’ın hal ve tavırları, söyledikleri ile giderek gerilen bir oyunu izliyor.



Burada reji doyurucu, sesler ve müzikler pek çok büyük sahneye göre gayet net ve yeterli. Önemli olan nokta, inanılmaz ses efektleri veya harikulade müziklerin kullanılması değil. Ses ve müziklerin sahnedeki gerçekliği pekiştirmesi, izleyiciyi oyunun içine katması ve oyunun bir bütün olarak
eksiksiz olmasını sağlaması. İşte Kafe Tiyatro’nun Kuklacı sahnelemesinde de bu var.

Peter rolü ile Melih Efeçınar harikalar yaratıyor. Bilkent’in son dönem en iyi jenerasyonlarından birinin içinde yer alan Efeçınar, karakterini oldukça özümsemiş ve sahneye çok başarılı bir performans çıkarmış. Metin gereği karakter zaten düz bir çizgide ilerlemiyor, düşmeler, yükselmeler var ve fakat daha önemlisi belki de; 5’er dakika arayla 3-4 farklı karaktere bürünüyor. Bu karakter geçişleri o kadar keskin ve başarılı ki, hem oyuncunun hem yönetmenin başarısı bu noktada ortaya
çıkıyor. Peter’ın bu oyun açısından önemi çok büyük, zira hem Maude ile hem izleyici ile bir cambaz gibi oynaması oyunun gerilim unsurunun en temel noktası.

Maude rolü ile Begüm Topçu Turay sahnede yer alıyor. Metin gereği gerilim kısmının pasif süjesi ama karakter olarak sakinliği, ne yaptığını bilmesi sahneye başarılı bir şekilde aktarılmış. Peter’ın onunla oynamasına, onu manipüle etmesine izin verirken, bir yandan da yıllardır peşinden
koştuğu, aradığı ve araştırdığı kişiyi nasıl ve ne şekilde özümsediğini başarılı bir şekilde sahneye taşıyor Begüm Topçu Turay.

Yönetmen Cantuğ Turay, başarılı bir sahneye koyma gerçekleştirmiş. Burada önemli iki nokta var. Birincisi, yönetmenin yapmak istedikleri, düşündükleri kadar, küçük sahne ve L oturma düzenli küçük bir salonda aksaksız ilerliyor oyun. İkincisi ise oyun yaklaşık 2 yıldır sahneleniyor fakat yönetmen bizim izlediğimiz oyunda, oyunu izleyenler arasındaydı. Birçok defa sahnelenmiş oyununu hala izliyor olması, büyük bir artı puan. Prömiyere bile katılmayan nice yönetmen var ülkemizde.

Kuklacı, ufak tefek aksaklıkları olsa da başarılı bir yapım. Her ne kadar Kafe-Tiyatro konseptinde sahnelense de Ankara’nın eksikliğini çektiği alternatif tiyatro oyunları açısından az sayıdaki örnekten birisi olmuş durumda. Burada oyun metninin, sahne düzeninin etkisi büyük yukarıda belirttiğim
gibi. Bu nedenle tiyatroseverlerin izleme listesine almaları gerekiyor bu oyunu. Oyun düzenli olarak Kafe Tiyatro’da  sahneleniyor.

Son olarak önyargıyla yaklaştığım Kafe-Tiyatro konseptiyle ilgili, Kafe Tiyatro’da gözlemlediğim birkaç husus. Oyunun başlamasına kısa bir süre kala salona geldik. Bu yüzden yemek servisi var mı bilmiyorum fakat oyun öncesi ve arasında içecek servisi var. Tiyatro izlerken bir şeyler içmek değişik bir duygu. Bunu ticarete dökenlerden dolayı önyargılı yaklaşsam da Kafe Tiyatro gerçekten sahnede işin hakkını vererek yani olayın tiyatro ayağına önem vererek benim önyargılarımı kıran bir
mekân oldu.

Ali Uygur Selçuk