1 Aralık 2021 Çarşamba

İzledim: Küvetteki Gelinler (Tatbikat Sahnesi)

1915 yılında İngiltere'nin meşhur Adalet Sarayı Old Baily'de olağandışı bir dava görülmekteydi. George Joseph Smith isimli adam farklı tarihlerde evlendiği 3 kadını öldürmek ile suçlanıyordu. Dava olağandışıydı zira o günlerde literatürde yeri olmayan bir seri katil ile karşı karşıyaydı İngiltere. George Joseph Smith farklı kimliklerle toplamda 8 evlilik yapmış, eşlerinin parasını çalmıştı. Evlendiği 3 kadın ise diğerleri kadar şanslı değildi zira Smith onları bir banyo küvetinde boğmuş ve miraslarını kendi üzerine geçirmişti. 

1 Temmuz 1915 tarihindeki oturumda Jürinin karar vermesi sadece 20 dakika sürdü. Smith'in evli olduğu 3 kadın, banyo küvetlerinde benzer şekilde boğulmuş, öldükten sonra mirasları ve hayat sigortasından gelen para eşleri George Joseph Smith'e geçmişti. Smith suçlu bulundu ve 1 Ağustos 1915 tarihinde asılmak suretiyle idam edildi. Dava literatüre Küvetteki Gelin Cinayetleri olarak geçti. İşlenen farklı suçlar arası benzer eylemlerde bağlantı kurulması hukuk pratiğine emsal oldu, katil George Joseph Smith yıllar sonra isimlendirilecek "Seri Katil" tanımlamasına uygun bulundu ve İngiltere'nin ilk seri katillerinden biri olarak kabul edildi. Öldürülen kadınlar Bessie Williams, Alice Smith ve Margaret Lloyd'un isimleri ise sadece dava tutanaklarında ve bir kaç gazete haberinde yer aldı sonra da unutuldu. Smith, suç ve hukuk literatüründe kendine büyük bir yer bulurken, öldürülen kadınlar Küvetteki Gelin Cinayetlerinde birer özne olmuşlardı sadece. İsimleri yoktu.

Beth Grahami, Charlie Tomlinson ve Daniela Vlaskalic tarafından kaleme alınan Küvetteki Gelinler, 1915 yılında küvette boğularak öldürülen bu 3 kadının hikayesini, tarihin hiç şans vermediği şekilde onların gözünden ve dilinden anlatıyor. Erdal Beşikçioğlu tarafından yönetilen oyunda Naz Göktan, Hazal Türesan ve Selin Zafertepe rol alıyor. Tatbikat Sahnesinin pandemi sonrasında sahneye koyduğu oyun oldukça çarpıcı, düşündürücü ve etkileyici.

Yazının bundan sonraki kısmı spoiler içerir.

Oyun metninden başlayalım. Postdramatik yapıda yazılmış metin, her anında izleyiciyi meraklandıracak şekilde kurgulanmış. Merkezine Küvetteki Gelin Cinayetlerini alsa da, anlatısını biyografik bir şekilde değil, öldürülen kadınların gözünden ve düşüncesinden yaparak daha genel ve güncel bir soruna, günümüzde hala artarak devam eden kadına karşı şiddete yöneltiyor. Bu anlamda bir nevi 20. yüzyılın başlarında işlenen bu cinayetlerin hikayesi değil, öldürülen, şiddet gören tüm kadınların hikayesi anlatılıyor. Zaten baktığımızda oyundaki 3 gelin yani Bessie Williams, Alice Smith ve Margaret Lloyd sahnede karakter olarak değil daha çok simgesel olarak konumlandırılmış durumdalar. Oyuncular sürekli olarak rol değiştirip kah katil Smith kah başka bir karakteri canlandırabiliyorlar. Biz onları izlerken öldürülen bu 3 kadını pek fazla tanımıyoruz. Tanımamız da gerekmiyor. Zira metin bu haliyle, küvetteki gelinler aracılığıyla öldürülen tüm kadınların sesi oluyor bir nevi.

Yer yer grotesk öğelerin yer aldığı metin, izleyiciyi bir an sarsarken başka bir an güldürmeye korkmuyor. Bu inişli çıkışlı tempo izleyiciyi derinden etkilerken, sahnede görünen gerçeğin sahnenin ötesinde hemen yanı başımızda olduğunu başarıyla hissettiriyor. Bessie, Alice, Margaret ya da Ayşe, Fatma, Zeynep. Sahnede olduğu gibi hayatta da bu gerçeği yaşıyor. Umutları, düşünceleri, yaşanmamışlıklarıyla gülmek isteyen kadınlar ve onlara engel olan erkekler. Gelinler, ancak öldükten sonra, gerçek üstü bir yerde kendileri olabiliyor ve başka kadınların başına aynı şeyler gelmemesi için gür sesleriyle izleyiciye bağırıyorlar.

Yukarıda bahsettiğim gibi karakterlerin, biyografik olarak bir derinlikleri yok. Zaten metin de oyun da izleyiciye bunu vermek istemiyor. Pantolon giyemeyen, Oy Kullanamayan ve pek çok yasakla baskılanan 20. Yüzyıl kadını, aradan geçen yüzyıla, yeni bir çağa rağmen baskılanmaya, hapsedilmeye ve toplumsal cinsiyet rollerini yaşamaya mahkum ediliyor. Bu da 100 yıl önce ya da bugün kadınların katil George Joseph Smith gibileri ile yollarının kesişmesine ve benzer bir yazgıyı yaşamalarına neden oluyor.

Oyun en başından itibaren kadınların başına gelen bu vahşeti izleyicinin suratına haykırırken, simgesel bağlamda sahnedeki bu kadınların iç dünyasını, neşelerini, mutluluklarını da bizlere aktararak finalini bir tokat gibi vuruyor. Mesaj ile kör göze parmak yapılmıyor, aksine izleyiciden satır aralarını, gülünç ile trajik olanı birleştirmesi, sorgulaması, düşünmesi isteniyor.

Bu haliyle metin kadar, oyunun sahnelenmesi ve oyunculuklar da çok başarılı. Oyunun sahnelenmesinde izleyiciyi kırmızı ışık ile aydınlatılmış büyük bir ağaç ve önünde 3 küvet karşılıyor. Küvetler, tiyatroda görmeye pek alışık olmadığımız şekilde su ile dolu ve su oyun anlatısının önemli bir parçası. Sahnede oyuncular başlarını suyun altına sokarken sadece boğulurmuş gibi yapmıyor, gerçekten nefessiz kalarak boğulma gerçeğini izleyicinin yüzüne vuruyor. Hayatın kaynaklarından birisi olan su, bu 3 kadının hikayesinde bir öldürme aracı. Bu karşıtlık ürkütücü. İşte sahnede gerçek su kullanılmasının önemi de burada ortaya çıkıyor. Bu ürkütücülüğü iliklerimize kadar hissediyoruz, boğulmuş gibi yapan oyuncuları değil, gerçekten boğulan kadınları görüyoruz. Su ile dolu bir küvette hem oyunculuk anlamında hem sahneleme anlamında çalışmanın zorluğu bir gerçek ve oyun bunun altından başarıyla kalkmış durumda. 

Oyunun önemli bir bölümü de gelinlerin farklı karakterlere büründükleri bölümler. Bu noktalarda izleyici adına tam bir yabancılaşma gerçekleştirilirken, seslerini kalınlaştırarak oldukça başarılı, karikaritüze erkek taklidi yapan gelinlerin bu sahnelerinde izleyicinin gülmesi belki de oyunun tam olarak anlatmak istediği şey ile örtüşüyor. Nitekim oyunun hemen başında, farklı şekilde katledilen kadınlara atıfta bulunan, kendilerinin de boğularak öldürüldüğünü söyleyen gelinlerin kaderi izleyici açısından bilinirken, katil George Joseph Smith'in taklit edildiği sahnelerde, bu taklide gülünmesi, sadece sahnede değil hayatta yaşanan yabancılaşmayı gösteriyor ve dikkatli izleyici güzel bir dille uyarıyor: "Biz öldürülen 3 kadının hikayesini izlerken, onları öldüren adamın taklidine neden güldük?"

Yer yer dördüncü duvarı yıkan replikleriyle, yer yer kullanılan müzikleriyle, kimi zaman söylenen şarkılarıyla oyun bu baş döndürücü tempoda salondan ayrılan herkesin içine bu düşünce kıvılcımlarını başarıyla yerleştiriyor. Erdal Beşikçioğlu bu bağlamda cesur bir reji tercihi yaparak izleyiciyi güldürmekten korkmuyor. Zira sahnede gülen izleyici, yukarıda da belirttiğim gibi oyun bittikten sonra salondan ayrılırken güldüğü yerlere mahcubiyet duymaya başlıyor.

Son olarak oyunculuklara değinelim. Oyunda kullanılan dekor ve reji, oyuncuların oyunun büyük bölümünü su içinde, kimi zaman art arda, kimi zaman ise uzun süre başlarını suya sokmaları gibi sahnede oldukça yüksek enerji getiren hareketler yapmasını gerektiriyor. Oyuncular buna rağmen, küvetin içinde veya dışında enerjilerinden hiç bir şey kaybetmeyerek, kah yapışan kıyafetler, kah dağılan saçlar gibi sahnede dikkat dağıtabilecek unsurlara rağmen performanslarını çok başarılı bir şekilde gerçekleştiriyorlar.

Gelin olarak veya başkalarının yansılandığı sahnelerde komedi ve dram dozu hem oyunda hem oyunculuklarda o kadar iyi ayarlanmış ki, oyundan çıktıktan sonra saatlerce bu gel gitli tempoyu sindirmem, oyunun satır aralarını düşünmeyi beklemem gerekti. 65 dakika süren bu oyunda, hiç aralıksız, neredeyse her an her karakterin konuştuğu, sürekli devinim halinde olduğu ve dahası fiziksel olarak oyunculukları oldukça zorlayacak şartlar olmasına rağmen düşmeyen performanslar büyük bir alkışı hak ediyor.

Oyunun Artıları:

- Güçlü metin ve olağandışı hikaye anlatısı.
- Çarpıcı sahneleme.
- Dekor ve atmosfer. Küvet ile Suyun oyuna entegre edilişi.
Naz Göktan, Hazal Türesan ve Selin Zafertepe'nin performansları.

Oyunun Eksileri:

- Bazı yansılama sahnelerinde taklit öğesinin bir "tık" abartılması.
- Bazı müzik sahnelerinde, diyalogların duyulmaması.

Oyun Puanı: 9.5/10

Künye:

Yazan: Beth Graham, Charlie Tomlinson, Daniela Vlaskalic
Çeviren: Beliz Coşar
Yöneten: Erdal Beşikçioğlu
Yönetmen Yardımcısı: Fatih Sönmez
Koreografi: Evrim Akyay
Işık Tasarım: Yakup Çartık
Dekor Tasarım: Barış Dinçel
Kostüm: Tasarım Alisse Nuera
Afiş Tasarım: Hande Şiri
Fotoğraf: Murat Muratal
Oyuncular: Hazal Türesan, Selin Zafertepe, Naz Göktan

Yazıda kullanılan görseller Biletix.Com ve Tatbikat Sahnesi Sosyal Medya hesaplarından alınmıştır.