29 Kasım 2022 Salı

İzledim: Cehennem - Tatbikat Sahnesi

Mart 2020. Tatbikat Sahnesinde Cehennem oyununu izlemek için arkadaşlarımı bekliyorum. Covid-19 salgını henüz Türkiye'ye uğramamış, maske takanlara "deli" muamelesi yapılıyor. Oyunu izliyoruz. Sonraki 2 yıl boyunca fiziksel olarak hiç bir tiyatro oyunu izleyemeyeceğimin farkında bile değilim. Başta metin olmak üzere bambaşka bir oyun izliyorum, oldukça etkileniyorum. Büyülenmiş bir halde oyundan çıkıyorum. Hemen Tiyatro.co için bir inceleme yazısı yazıyorum oyunla ilgili. Şu alt başlığı atıyorum: "Vurucu, Düşündürücü, Epey Etkileyici." Sonrasında girişi yapıyorum: "Bu yazı zor bir yazı olacak. Nitekim Tatbikat Sahnesi tarafından sahnelenen Cehennem oyunu sindirmesi zor, alt metinleriyle insanı soru yağmuruna tutan, fazlaca düşündüren, fazlaca sorgulatan bir oyun." Oyunu izledikten yaklaşık 1 hafta sonra Türkiye'de ilk Covid-19 vakası görünüyor. Sonrası malum... 

Kasım 2022'ye gelelim. Tatbikat Sahnesi yeniden Cehennem oyununu sahneleme hazırlıklarında. Kastta ve Rejide değişiklikler var. Bende ise ayrı bir gerilim. Bir oyun yazarı olarak korkumla yüzleşmek zorundayım. Zira tam da şu sıralar ben de Cehennem gibi sanal Dünya'da geçen bir oyun kaleme alıyorum. Bu oyunu kaleme alırken 2 yıl önce izlediğim oyundan ne kadar etkilendim? Bir yazarın en büyük kabusu bu. İzlediği ya da okuduğu bir şeyden "esinlenme" ötesinde etkilenmek.

Salona giriyoruz. Dikkatimi ilk çeken şey dekorun baştan aşağı değişmiş olması. Demek ki bambaşka bir reji ile karşılaşacağız. Kastta değişiklik olduğunu biliyorum. Peki değişen başka neler var? Baştan aşağı yeni bir oyun mu izleyeceğiz? Zaten çok beğendiğim bir oyunu daha çok beğenmem mümkün mü? Bu sorular eşliğinde oyun başlıyor...

Cehennemin 2020 yılındaki temsilinden. Iris rolüyle Beyza Nur Metin, Papa rolüyle Ünsal Coşar.

Jennifer Haley tarafından kaleme alınan Cehennem, insanların artık neredeyse tüm yaşamlarını sanal ortamda sürdürdüğü, İnternet'in, Cehennem olarak adlandırıldığı bir yakın gelecek dünyasında geçiyor. Bu Dünya'da Cehennem, ekmek ve su gibi yaşamı idame ettirebilmek için bir ihtiyaç haline gelmiş. Eğitimden, eğlenceye; sosyalleşmekten, ilişkilere; hayata dair ne varsa Cehennemde yaşanıyor. Gerçek ile Sanal ayrımı ortadan kalkmış, Sanal dünya yaşanmak için daha tercih edilesi bir yer almış. Oyun, bu Sanal Dünya'da kullanıcılarına gerçek hayatta "suç" olarak addedilen eylemleri gerçekleştirebilecek bir ortam hazırlayan Papa'nın gerçek hayatta sorgulanması ile başlıyor. Papa'yı sorgulayan Dedektif, bu süreç boyunca suç ve ceza kavramlarını, sanal ve gerçek dünya ekseninde irdelerken hem kendi içinde hem de ucu bucağı olmayan "cehennem" içinde korkutucu bir yolculuğa çıkıyor.

Cehennem başarılı ve bir o kadar da zor bir metin. Çarpıcı gerçekleri, tabu insan davranışlarını ve dahası bu davranışlara karşı iki yüzlü yaklaşımı tokat gibi izleyicinin yüzüne vuruyor. Suç ve ceza kavramları konusunda insanı derin düşünmelere sevk ediyor. Bundan da ötesi, sanal dünyanın insanlarda yarattığı "yeni bir kimlik yaratma" ihtiyacı noktasında son derece gerçekçi bir uyarıda bulunuyor. Oyunda izlediğimiz yakın geleceğin çok da uzak bir "ihtimal" olmadığını, hemen yanı başımızda durduğunu bizlere hatırlatıyor.


Oyun temel olarak gerçek dünyada bir sorgu odası ve sanal Dünya'da Papa'ya ait "Kuytu" ismi verilen yerde geçiyor. Bu bağlamda sanal dünya ile gerçek arasındaki geçişler oyunun sahnelenmesinde kilit bir öneme sahip. 2020 yılındaki oyunda sahne, yatay olarak gerçek ve sanal dünya şeklinde ayrılmışken yeni sahnelemede dikey bir kullanım mevcut. Yükseltinin üst kısmı sorgu odası, alt kısmı ise Sanal dünya olarak kurgulanmış. Yatay uzamdan, dikey uzama geçiş oyuna müthiş bir derinlik dahası tempo kazandırmış.

Sanal Dünya yansımaları olarak dekorun üst ve yan kısımlarına verilen görüntüler, bu tarz bir oyun için çok yerinde bir tercih. Tiyatroda projeksiyon kullanılmasının hayranı olmasam da oyununun alt metnine uyan bu kullanım, metni desteklediği gibi; tiyatro ortamında verilmesi zor olan "sanal dünya" imini başarıyla izleyiciye aktarıyor.

Her iki oyunda da sorgu sahnelerinde kullanılan canlı kamera bu oyunda biraz daha geliştirilmiş. Bu kamera kullanımı izlemesi ilginç bir deneyim. Zira sadece oyuna derinlik katmakla kalmıyor, sorgu odasındaki oyuncuların jest ve mimiklerini çok daha detaylı görmemize izin veriyor. 

Önceki oyunda 9 yaşındaki İris bir salıncakta sallanırken tasvir edilirken bu oyunda büyük bir oyuncak tahta at kullanılmış. Bu yeni tercih oyun metninin karanlık yapısını rejide de daha fazla gösterme olanağı sunmuş. Nitekim, Sallanan At üzerindeki hareketler "cinsel birleşme" metaforunu izleyicinin gözüne sokmadan veriyor ve kullanılan bu metafor "pedofili" olgusunun rahatsız ediciliğini oyuncak at'ın sahnede durduğu her an hissetmemize sebep oluyor.  

Görsel Temsilidir

Dekor ve projeksiyon yansımaları gibi oyunda kullanılan müzikler de izleyiciye hissettirilen "rahatsız edicilik" ile uyumlu bir şekilde. Oyun, metne uygun şekilde tüm bu unsurları (dekor, müzik vs.) başarılı bir uyumla kullanarak; metnin arka planındaki rahatsız edici atmosferi yaratıyor.

Gelelim performanslara.

Cehennemin her iki kastında da yer alan sadece 2 oyuncu var. Ünsal Coşar Papa rolüyle bir kez daha çok başarılı bir performans ortaya koymuş. Coşar'ın performansında en dikkat çekici nokta, Papa karakterini oynarken "salt bir kötü" tiplemesine düşmeden; derinlikli bir karakter yaratabilmesinde. Bu çok ince bir çizgi. Zira Papa, izleyicinin empati kurmaması gereken bir karakter. Coşar bu dengeyi korumayı çok iyi başarıyor.

İlk Cehennem oyununda Dedektif rolündeki Selin Tekman bu sefer Iris rolünde. Bu gözlemlemesi ilginç bir kast değişikliği zira canlandırdığı iki karakter birbirinden tamamen zıt yapılara sahip. Önceki oyunda karakter gereği katı ve sert dedektifi canlandıran Tekman bu sefer de hayalperest, 9 yaşındaki Irıs'i başarıyla canlandırmış. Oyuna dair spoiler vermeden daha fazlasını söylemek mümkün değil ancak Tekman, İris olarak sahnede yer alırken olması gerektiği gibi 9 yaştan öte derinliği de görebiliyoruz.

Dedektif rolüyle Elvin Beşikçioğlu uzun bir aradan sonra Ankara sahnelerine geri dönüyor. Katı, Sert yapıya sahip, içinde ciddi travmaları olan bu karakteri başarıyla canlandırdığı gibi, dekor gereği sürekli sahnede bir şekilde görünmesine rağmen bir an olsun karakterden çıkmıyor. Umarım kendisini daha fazla izleme şansına erişiriz.

Adem Aydil, Fen öğretmeni Bay Norris rolüyle karşımıza çıkıyor. Bay Norris performansı  hakkında yazması en zor karakterlerden birisi. Zira oyunun sonu hakkında spoiler vermeden bir şeyler söylemek pek mümkün değil. Ancak oyunun sonunu bilen biri olarak Aydil'in sahneye ilk çıktığı andaki duruşuyla ve konuşmasıyla izleyiciye verdiği  durağanlık ile bezmişlik halini görünce çok mutlu oldum. Nitekim bu karakterin hikayesinin yolculuğunu bilen birisi olarak ne kadar başarılı canlandırıldığını hemen anlamıştım.

Eda Eğilmez, metinde ve önceki sahnelemede erkek olan Bay Woodnut rolünü canlandırıyor. Oyunu izlemeden önce; bu karakterin Erkek olması ve Kadın bir oyuncu tarafından canlandırılması dolayısıyla "karikatürize" olabileceği endişesi duymuştum. Ne var ki Eğilmez performansıyla, canlandırdığı Bay Woodnut'ın cinsiyetinden öte bir "persona" bir "sanal görünüş" olduğunu izleyiciye başarıyla aktarıyor. Burada sağlanan denge sayesinde izleyiciyi "yadırgatmama" hali çok başarılı olmuş.  Karakterde yapılan bu "cinsiyet" değişikliği oyunun alt metnine de çok uymuş nitekim sanal dünyada edinilen görünümler oyun anlatısının çok önemli bir parçasını oluşturuyor.

Yazıyı bitirmeden bir iki ufak eleştiri.

İris'in ayağının bağlandığı zincir, görsel olarak da alt metinsel olarak da çok iyi bir tercih olsa da yere çarptığı anlarda çıkardığı sesler kimi zaman diyalogların duyulmamasına sebep oldu.

Bay Norris'in giydiği "Los Angeles Lakers" forması, yakın gelecekte geçen nispeten "distopik" sayılabilecek bu atmosfer içerisinde bende yabancılaşma yarattı.

Sonuç olarak oyun, metninden rejisine; performanslardan atmosferine yine Tatbikat sahnesinin prodüksüyon kalitesine yaraşır bir şekilde sahneye konulmuş. Tiyatroseverlerin mutlaka izlemesi gereken bir yapım.

Oyun Puanı: 10/10

Oyun Künye:

Yazan: Jennifer Haley
Çeviren: Gülay Gür
Yöneten: Elvin & Erdal Beşikçioğlu
Yönetmen Yardımcısı: Selin Tekman
Işık Tasarım: Tatbikat Sahnesi
Dekor Tasarım: Barış Dinçel
Kostüm Tasarım: Tatbikat Sahnesi
Afiş Tasarım: Hande Şiri
Video Mapping: Can Akyürek
Fotoğraf: Murat Muratal
Oyuncular:
Ünsal Coşar
Elvin Beşikçioğlu
Selin Tekman
Adem Aydil
Eda Eğilmez

Bu yazı oyunun 28.11.2022 tarihli gösteriminin ardından yazılmıştır. Yazıda kullanılan görseller biletix.com, tiyatrodergisi.com.tr ve Tatbikat Sahnesi Sosyal Medya hesaplarından alınmıştır.

Ali Uygur Selçuk

https://twitter.com/aliuygurselcuk

https://www.instagram.com/aliuygurselcuk/

11 Ekim 2022 Salı

İzledim: Fahreneit 451 - Tatbikat Sahnesi


2020 yılında Covid-19'un hayatımıza girmesiyle birlikte günlük yaşamamızda bir çok değişiklik meydana geldi. Sokağa çıkma yasakları, sosyal mesafe kuralları, maske kullanım zorunluluğu gibi pek çok yeni alışkanlık ve uygulama rutinimiz oldu. Bu kaotik dönem sadece bireysel alışkanlıkları değil, kültürel uygulamaları da etkiledi. Başta tiyatro olmak üzere pek çok sahne sanat gösterimleri dijital platformlara kaydı. Kapanan ya da önlemler dolayısıyla kapasitesi azalan salonlardan dolayı tiyatrolar; daha önce uygulanan ancak ülkemiz için henüz "bebek" sayılabilecek dijital izleme imkanlarıyla oyunlarını internet ortamında seyirciyle buluşturdu.

Tatbikat Sahnesi de 2019-2020 sezonunda repertuvarına Fahrenheit 451'ı eklediğini duyurmuş ve oyunun hazırlıklarına başlamıştı. 2020 yılının başında başlayan pandemi nedeniyle oyunun prömiyeri dijital ortamda yapıldı, devamında ise pek çok tiyatro gibi artan vakalar, önlemler vb. gibi pandeminin yarattığı durumlar nedeniyle oyunlarını istikrarlı bir şekilde izleyiciyle buluşturamadılar.

2022 yılına geldiğimizde ise Fahrenheit 451, 2 yıl önceki kadroda bazı değişikliklere giderek, evinde yani Ankara'da  izleyiciyle buluştu. 

 "Bir kadın kitaplar uğruna yanabiliyorsa, kitapların içinde bir şeyler olmalı..."



Ray Bradbury tarafından kaleme alınan ve distopya edebiyatının en önemli eserlerinden birisi olarak kabul edilen Fahrenheit 451; kitap okumanın/barındırmanın yasak olduğu, itfaiyecilerin yangın söndürmediği; aksine kitapları yakmak suretiyle yangın çıkardığı; insanların televizyonlar aracılığıyla uyuşturulduğu ve düşünmeyi, sorgulamayı bıraktığı bir yakın gelecek distopyasını anlatıyor. Hem simgesel hem de gerçek anlamda oldukça karanlık, oldukça ürkütücü olan bu distopyanın hikayesi; önceleri diğerlerinden farklı olmayan -yani düşünmeyen, sorgulamayan, kitap okumayı dahi merak etmeyen- itfaiye eri Montag'ın yaşadığı değişim ekseninde anlatılıyor.

Fahrenheit 451'in en önemli unsurlarından birisi kuşkusuz hikayenin geçtiği arka plan yani o karanlık ve distopik dünyadır. Bu dünyayı, kitaptaki kadar başarılı bir şekilde sahneye taşımak zordur. Daha önce pek çok sinema ve tiyatro uyarlaması bu konuda başarısız olmuş ve sınıfta kalmıştır. Tatbikat Sahnesi ise öyle bir atmosfer yaratmayı başarmış ki, izleyiciyi oyunun geçtiği karanlık dünyaya, o distopyanın tam ortasına atıyor. İzleyici, seyirci koltuklarında oturan birer "seyirci" olmaktan çıkıyor ve olayların geçtiği bu distopyanın birer parçası haline geliyor. İzlenilen şey bir tiyatro oyunundan, sokakta şahit olunan bir olaya dönüşüyor.


Bu karanlık dünyayı yansıtmak için kullanılan sis efektleri, müzikler, ses kullanımları, ışık kullanımları çok başarılı. Ancak en büyük övgüyü sahne üzerinde kullanılan dekor hak ediyor. Merdivenli, paravanlı bu dekor açılıp-kapanır ve mobil yapısıyla kimi sahnede eve, kimi sahnede bir metroya dönüşüyor. Kimi sahnede koreografinin bir parçası oluyor, kimi sahnede ise sahnenin geçtiği yere göre boşlukları izleyicinin zihninde doldurtuyor.

Dekorun oyun atmosferine sunduğu en önemli katkı bu değil. Dekor hem Retro hem siberpunk tasarımıyla, kitabın yakalamaya çalıştığı o "distopik yakın gelecek" imgesini harika bir noktadan yakalıyor. Uçan arabalar, gelişmiş teknoloji gibi bilim kurgusal öğeler ile izleyiciyi oyundan yabancılaştırmak yerine, oyunun geçtiği karanlık dünyayı özümsemesini sağlıyor. Retro görünüm ile Siberpunk görünüm arasındaki zıtlığın yarattığı uyumsuzluk yukarıda bahsettiğim ve izleyiciyi içine alan, kitabın her sayfasına hakim olan bu karanlık atmosferin başlıca mimarı. Dekorda yaratılan bu "antika" / "teknoloji" çatışması, izlediğimiz şeyin bizlere çok uzak gibi gelse de ne kadar yakın olabileceğini hatırlatıyor.


Performanslara bakacak olursak. Kitabın en çok ilgi çeken karakteri olan Clarice rolünde Selin Tekman muhteşem bir performans sergilemiş. Tekman, 17 yaşındaki Clarice'i canlandırırken pek çok oyuncunun düştüğü hataya düşmüyor. Sesini değiştirerek, yaşını küçülterek karikatürize 17 yaşında bir çocuk olmuyor. Aksine ses tonuyla, vurgusuyla, hareketleriyle Clarice'in kimi zaman çocuksu, kimi zaman olgun, kimi zaman garip, kimi zaman sempatik olan hallerini kısacası pek çok farklı duyguyu inandırıcı ve olması gerektiği gibi sunuyor.

Fatih Sönmez; canlandırdığı Montag'ın değişimini çok iyi özümsemiş ve sahneye koymuş. Oyunun başında Montag'ın soğuk, robotik, düşünmeyen; oyunun devamında ise aşık olan, düşünmeye, sorgulamaya başlayan Montag'ın hallerini; başarıyla sahneye koyuyor. İki zıt kutuptaki duyguların bu şekilde başarılı bir şekilde sahneye konması; dahası duygular, eylemler değişirken karakterin temel hareketlerinin, mim ve jestlerinin benzer düzeyde kalması yani abartıya kaçılmadan bu değişimin yaşanması; Montag'ın dönüşümündeki inandırıcılığı olması gerektiği gibi izleyiciye aktarıyor.

Erdal Beşikçioğlu, Şef Beatty rolüyle yine harikalar yaratmış. Pek çok Fahrenheit 451 uyarlamasında bu karakter hatalı bir şekilde "saf bir kötü" olarak sahneye konulurken, Beşikçioğlu, karakteri olması gerektiği gibi "derinlikli" olarak yorumlamış. Yeri geldiğinde acımasız, yeri geldiğinde yardımsever olan; her sözüyle Montag'ı diken üstünde tutan ve asla sözlerinin ardındaki gerçek niyeti bilinmeyen Beatty, Beşikçioğlu'nun performansıyla izleyicileri ürkütmeyi başarıyor. Ondan, "kötü" bir karakter olduğu için değil, kitaptaki gibi "anlaşılmaz" olduğu için ürküyoruz. 

Neslihan Aker, hikayenin geçtiği distopik dünyanın örnek vatandaşı olan Mildred Montag'ın abartılı ve uçlardaki hallerini; Ünsal Coşar ise kimi zaman babacan kimi zaman çileden çıkan; hem akıllı hem deli davranışları olan Profesör Faber'in zıtlıklarla dolu karakter geçişlerini başarıyla sahneliyorlar. Meli Bendeli de kitapta olup olmadığını tam hatırlayamadığım "Sunucu" rolüyle kısa ama çok önemli bir katkı sunuyor oyunun dünyasına. Nitekim kitapta oldukça önemli bir yeri olan, oyunda ise daha az bahsedilen bu karanlık ve distopik dünyanın içerisinde insanları adeta uyutmak için yaratılan renkli, canlı "reality show" dünyasının bir temsilcisi olarak sadece hikayeye değil, performansındaki karanlık içindeki yapay aydınlık zıtlığıyla atmosfere de büyük katkı sunuyor. 

Yazıda en çok kullandığım kelimelerden birisi "zıtlık" oldu. Nitekim kitapta, yaratılan karanlık ve distopik dünyanın "etkileyici" olmasının başlıca nedeni hem ironik hem simgesel zıtlıklardan yararlanması. Bunun en bariz örneği kuşku yok ki günümüzde Yangın söndürmekle görevli İtfaiyecilerin bu distopik dünyada kitapları yakması. Kitaptaki her bir zıtlık temasından bahsetmeyeceğim, burada değinmek istediğim oyunda bu zıtlıklara verilen önem ve sahneye ne kadar başarılı yansıdığı. Karakterlerin duruşlarından, dekora; ışık kullanımından, müziğe oyun baştan sona bu zıtlıklardan beslenerek; kitabı çok başarılı bir şekilde yorumladığını bizlere gösteriyor.

Kuşkusuz hiç bir edebiyat uyarlamasını tam anlamıyla ne sahneye ne sinemaya taşımak mümkün değil. Bu açıdan bakıldığında Tatbikat Sahnesi'nin oyununda da kitapta atılan pek çok yer var. Örneğin, Mildred aracılığıyla bu distopik dünyadaki sıradan insanların ne hale dönüştürüldüğüne dair bir fikir edinsek de, bu dünyanın geneli hakkında daha fazla detay ya bulamıyoruz ya da satır aralarından öğrenemek durumunda kalıyoruz. Ancak oyuna bir bütün olarak baktığımızda; yaratılan atmosfer, performanslar bu bahsettiğim hususu küçük bir detay haline getiriyor sadece.

Geçtiğimiz hafta 2022 yılı prömiyerini yapan ve ilk 2 gün biletleri anında tükenen Fahrenheit 451 sezon boyunca Tatbikat Sahnesi'nde olacak. İmkanı olan herkesin izlemesini tavsiye ediyorum.

Oyunun Artıları:

Harika Atmosfer
- Başarılı performanslar.
- Yaratıcı sahne, ışık, ses kullanımları
- Bir kitap uyarlaması olarak kitabın özünü başarılı bir şekilde sahneye koyabilmesi.

Oyunun Eksileri:

Dekordaki merdivenden çıkan seslerin kimi zaman oyuncu seslerini bastırması

Oyun Puanı: 9.5/10

Bu yazı oyunun 08.10.2022 tarihli gösteriminin ardından yazılmıştır. Yazıda kullanılan görseller Biletix.Com ve Tatbikat Sahnesi Sosyal Medya hesaplarından alınmıştır.

Ali Uygur Selçuk